TAÇ
Çocukluğumun bayramlarına dair hatırlanacak ne kadar hoş anılar var; yepyeni giysiler, örülmüş kurdelalı saçlarım,teyzemin evinde yapılan bayram kahvaltısı, bayram ziyaretlerinden topladığım işli mendil arası bayram harçlıklarım; bayram hediyesi fırfırlı, dantenli çoraplar, bayram ziyaretlerinde yenilen sütlü kadayıflar... Şimdi ki bayramlar geçmişe geöre farklı olsada hala o ailenin birarada olması, sabahın erken saatinde büyüklerin aranması hala eski tat ve dokunun canlı olması hoşuma gidiyor...Bugün kapıya gelip şeker toplayan çocukların şeker torbasında çokomelleri görünce, bahçede oynayıp gidip bakkalın veresiye defterine yazdırıp gazoz ve çokomel yiyişim aklıma geldi. Ne kadar kolaydı hayat ben çocukken bahçede oynarken :) Ne zaman büyüyüp kaybettim o naif ve oyuncu tarafımı diye soruyorum kendime...Hayat kartları açık oynadığında; blöfleri, yalanları, bir kenara bırakıp oynadığında çok keyifli bir oyun alanına dönüşüyor aslında...Biz kartlarımızı açık oynamak yerine elimizi hep blöflü tutuyoruz.. İnsanın mayası bu oyunu doğru oynamayı unuttukça ekşileşiyor...
Micheal Endi'ninn Momo 'da yazdığı gibi hepimiz renklerimizi unutup "gri" dolaşıyoruz etrafta. Gri olmak uğruna hayatımızı, aşkımızı feda ediyoruz. Hepside daha iyi hayat yaşayabilmek için! İyi bir ev, son model araba, Dior Çanta,Rolex saat vs.Hepsine sahip olunca insan renklenicem çiçeklenicem sanıyor...Tüm bunlar için neşeyi ve hazzı feda etmek ne büyük bir fedakarlıktır halbuki ! İnsan neyi feda ettiğini yaşı gelince, ölüm korkusu kapıya dayanınca anlıyor.Gününüzü,anınızı, hayatınızı tadınızı, şeker gibi olma halinizi feda etmeyin. Renkli şeker olma hakkınızı kullanıp, şımarın...
Tek gerçek var; canlı ve yaşıyor olduğumuz gerçeği. Bu canlılık halini alın başınıza taç yapın...
Sevgimle
Neslihan