RUTİN
Sabaha karşı uykumdan uyanıp bir süre saate bakmadan alarmın çalmasını bekledim. Bana göre alarm çalmalıydı, yeteri kadar uyumuştum. Uzun bir bekleyiş sonrasında saate bakmayı akıl ettim.Sabahın 04:20 siydi! Belli ki çalmasını beklediğim alarmın çalmasına daha iki saat vardı. Yatağın içinde bir oyana bir bu yana dönerken en son pes ettim yetaktan çıkıp güne başlamaya karar verdim .Uzun bir gece kısa bir uyku olmuştu. Evin tüm işlerini saat altı buçuğa kadar bitirmiş, yavrunun okul sandaviçini hazırlamış, evden çıkmaya hazırdım. Yavruyu trene bıraktıktan sonra güzel arkadaşımı alıp sahile yürüyüşe indim. Sabah 07:20 de hava hala karanlık gökyüzünde dolunay pırıl pırıldı. Sabah o saatlerde bizim sahil kalabalık olyor. Her sabah aynı saatte yürüyünce sbahın ilk ışıklarının sakinlerine aşina oluyorsunuz. Kimi sakinler güleryüzlüyken kimileride inanılmaz suratsız. Güneşin ilk ışıklarını adım atarken insanın yüz kasları nasıl gevşemez aklım almıyor...
Biz bir sabah rutini oluşturmaya niyet ettik ve bu yola çıktık.Gün ağırmadan kendimizi sahile atıp hareket ediyoruz. Hareket insanın üzrindeki ataleti, negatifi dağıtmak için en güzel yol. Sabah erken saatte oksijen inanılmaz bol oluyor ve elementlerle bilerek ya da bilmeyerek temas ediyorsun. Açık havada olmanın insan psikolojisi üzerindeki faydaları, şifalı gücü yaz yaz bitmez...Kendini bu deneyime bırakınca tüm varoluş kuşların sabah şakıması gibi şakıyor. Sabahın sessizliğindeki mucizeyi fark ediyor insan. Sessizliğin içinde gürültücü zihnin konuşmasıda yavaşlıyor, şükür duygusu insanın içinden fışkırıyor.
Böyle başlıyor yirmi gündür benim sabahlarım...Güneşin doğudan yükselişine an be an tanıklık ederek .Bu yenisabah erken rutinini sürdürülebilir kılmak için uykuyu feda etmek gerekiyor. Zaten fedakarlık olmadanda kazanım olmuyor. İyi alışkanları sürdürmek için illa ki bir şeyler feda etmeli insan. Hayatını feda edip, aynı kısırdöngüleri tekrar tekrar yaşayacağına konfor alanından çıkmak için gayret göstermeli, kendisine iyi gelen şeylerin peşine düşmeli...
Ruhsal bilgi paylaşımını bir kenara bırakalım; bu sabah Haticey'e fazla neşeli insanlara tepkili olduğumu itiraf ettim. Neşeninde üzüntününde abartısı, fazlası tüylerimi diken diken ediyor. Hayat bana güzel mesajlarını gani gani ortaya saçınca hayat sana kasınç bir durumu hediye olarak gönderiyor. Neşeyede üzüntüyede fazla anlam yüklememli insanoğlu. Her şey akıp geçiyor, duyguların birinden ötekine sürüklenirken hayat geçip gidiyor. Ve biz hep o duyguyu tutmak istiyoruz; hep primsens olmak ya da drama kraliçelisi olmak istiyoruz. Durum şu ki: her ikisinide yirmidört saatlik zaman dlimi içinde tekrar tekrar farkında olmadan yaşıyoruz. Böyle geldim böyle giderim kafası işte burada başlıyor...
Xo Nesli