HASTAHANE GÜNCESİ

Günlerdir bir zaman yaratıp içimde olanlarını, farkındalıklarımı yazıya dökemedim. Hastane, görüntüleme merkezi, ameliyat vs içinde kaybolup zamanın; kıymetli zamanın nasıl akıp gittiğini fark etmemişim. Kanser mücedelesini yenen annem tedavilerin yan etkilerin ıstırabını ve acısına şifa ararken bizde iki kız kardeş ve tüm aile onun yaındageçiyoruz tüm zamanı...

Yaşamak istemenin bedeli ağır oluyor. Kanser vücutta sadece uyutuluyor, hastalık uyurken hastalığın tedavisinde kullanılan yöntemler; kemoterapi, radyoterapi hastanın geri kalan tüm sağlıklı yaşam fonksiyonlarını çürütüyor. Annemin hikayesinde, iki yılda toplam 42 seans özefagusa verilen radyoterapi neticesinde yemek borusu ultra mega süper bkırılgan bir hale geldi. Yoğun radyoterapini sonucu olarak yemek borusunda kaçak ve füstil oluşmuş. Yemek borusunda ki kaçak akciğere gittiği anda soluk borusunu tıkayıp hastanın yaşamanın sonlanmasına neden olabiliyor. Bunun tedavi yöntemi yemek borusuna stand takılması. Yemek borusuna satand takmak öyle kolay iş değil: yemek borusuna özel bir görüntüleme yapılması gerekiyor, kaçağın tam olarak nerede olduğunu tespit edebilmek için. Bu görüntüleme ülkede belli başlı üniversitede hastanelerinde yapılmakla birlikte İstanbulda ki tek adres Cerrahpaşa tıp Fakültesi...Görüntüleme cihazı uzay gemisi havasında, alıştığımız tomografi görüntüleme cihazlarında farklı.  Gçrüntülemeyi yapacak radyoluğun işinin ehli olması en önemlisi. Annemim şansına karşımıza en iyileri geldi bu sefer Cerrahpaşada...

Görüntülemenin sonucuna bağlı olarak yemek borusuna kaç santimeter stand takılacağı tespit edilip stand siparişi veriliyor, yine bir sabırsız, belirsiz bekleme süreci...(Hastane, posthane koridarlarında gidip gelirken canımı en çok sıkan şey bu belirsizlik). Tüm bu bekleyişin dört gün sonrasında standı takmak için gerekli olan cerrahi müdale Bahçelievler Medicana'da gerçekleşti.Medicana,Cerrahpaşa'dan sonra Club Med Tatil Köyüne gitmişiz gibi bir ferahlık hissi bıraktı üzerimizde. Stand takmak kolay bir işlem gibi görünsede hastanın yemek borusu çok hassas ve gerçek anlamda kırılgan olduğu için annemin durumunda çok özenli olunması gereken bir müdahaleydi...Bedenin dışardan gelen bir parçayı kabul etmesi ve yeniden yutma alışkanlığını hatırlaması tüm süreçlerin en zor yanıydı; on beş gün boyunca bir damla su içemeden sadece damar yoluyla beslenince ( evet bu kadarcık kısa sürede) bedenin kayıt hafızası hemen silinebiliyormuş. Beden gerçekten "acıyı" kayıt altna alıyor ve bunu silmek yerine yenisi koymak vakit alıyor. Bedensel acıyı ve ağrıyı anneciğim çeksede bizde iki kız kardeş kendi nasibimize düşen üzüntü ve çaresizlik hissiyle başa çıkmayı bir kez daha deneyimlemek zorunda kaldık... Ebeveyinler kendi bildiklerini okumaya devam edince kendinizi ayrı bir çaresiz hissediyorsun. Tüm dünyayı yöneten babamız biz söyleyince hiçbir şeyi dinlemez sadece Onkoloji doktorunun iki sözüyle hareket eden sorgulamayan bir varlık haline geldi. Tüm bu dramın içinde onlara karşı biz hali oldu. Yürüyecek hali olmayan anamızı; stand opersayonundan hemen sonra her gün ek takviye alsın diye sepet gibi hastahanenin kemoterapi ünitesine taşıdık. Ameliyat olmuş haliyle (bence babam üzülmesin diye) hastanede saatlerce oturup takviye aldı...Tüm bu takviyelere antibiyotiklere rağmen Crp hala 189 sınırında geziyor.  Düşmeyen crp kanser hastalarında riskli bir gösterge. Yirmi güne yakındır damar yoludan iki gram antibiyotik alındığında crp değerinin düşmesi gerekirken annemin zihni gibi crpside düşmemek için inat ediyor. Yemek borusunu açtık, crpyi  düşeremedik. Kanser batağına bir kere düşüldü mü tünelin sonunda ışık yokmuş gibi geliyor insana. Hastalığın kendisi değil uygulanan tedavilerin yol açtığı farklı komplikasyonlar hastayı içerden kurt gibi kemiriyor... 

Devam edecek

 

On beş gündür bir damla