GÜNLÜK DİZİSİ
Sevgili Günlük,
Bu sabah sana satırlar dolusu içimi dökmüş olmama rağmen sistem yazdıklarımı kaydetmediğiiçin yeniden elimi klavyaden çekmeden içimden geçenleri, inişli çıkışlı dünya hallerimi sana yazacağım. Her gün yazamıyorum farkındayım :( briktirip yazıyorum tüm olanların bende karşılığını.Bazen her hal hemen karşılık bulmuyor bazende söylecek bir şey olmuyor.
Bu sabah uyandım, facebook tamda bugün yedi sene once olan bir anı paylaşımıyla beni karşıladı.Yedi yıl önce bugün Rahmetli Walid İstanbul'a gelmiş ve biz gece gezmesine gitmişiz. Yedi yıl önce bugün bir cumartesi günüydü. Aslında çok önemli bir günmüş benim için ancak ben yıllar sonra bu yaz öğrendim o gün ki seçiminin karşı tarafa neler hissetirdiğini : Yedi yıl önce bugün Walidle program yapmıştık İstanbula'a geldiği için. Benim de o zaman şehir dışında yaşayan bir sevgilim var; kendi kendine İstanbul'a gelmeye karar vermiş, yola çıkmış yoldan beni arıyor ben geliyorum diye :) bende gelme benim programım var diyip bunu yoldan geri döndürmüşüm. Neyse ben bu hikayeyi bu yaz kendisi bana anlatıcan hatırladım...Tüm gemileri yakıp bana geliyormuş. Çok dokunaklı di mi? Ben geri döndürdüğüm içinde gemileri yakmaktan vazgeçip yelkenli almış. Bugün işte öyle bir günmüş benim hayatımda haberim yok. Walidle yemek yemeyi tercih etmişim.İyi ki de seçmişim! Bugün Walid'cim kanserle mücadelye yenik düşüp hayata gözlerini kapadı. Eski sevgilim ise yelkeniyle denizlere açılıyor, her limanda bir sevgilim olsun kafasıyla... O gün ben ona gel deseydimin hikayesi başka. Giriş, gelişme ve sonuç bölümüyle tam olarak anlatılmalı okuyucuya. İçimde iyice olgunlaşınca paylaşacağım sizinle. Pembe dizi tadında, aklınızı yerinden oynatacak bir hikaye. Günlük yazılarım bestseller olmasada bu hikaye kesin olur !
Gelelim şimdiye : Maydanoz çayımı içerken yazıyorum bu satırları size, hafif bir ödem tatlı bir kemik ve kas ağrısı var bedenimde. Kök çakra ve ikinci çakra mevzuları tetikleniyor son günlerde içimde. Dolunayın ışığıyla da parlayıp bakıma ihtiyacımız var bizim diye içeriden çığlık atıyorlar. Macro ve micro düzeyde zorluklar sinsilesi içindeyiz maaile. Annemim bu pandemik ortamda verdiği yaşam savaşı (akciğer kanseriyle 18 aydır savaşıyor.)Hem global salgın hem kanser içerden ve dışardan geri kalan aile üyelerinide etkiliyor. Hasta olmak ile hasta yakını olmak iki farklı hal.Hasta yakını olduğunda kendi cepelerinde de durumları devam ediyor; iş, güç,çoluk çocuk...Kendi hayatının içinde dengede yaşayıp yaşamadığını bu zamanlarda görüyor insan.Haberi aldığımız ilk seferle ikinci sefer arasında verdiğim tepkiler biribirinin aynı olmadı...İkinci kez nüksettiğinde kanser kenidimi çok çaresiz, kızgın hissetiğim bir on beş gün geçirdikten sonra süreçle yeniden barışıp, kabullenebildim...
İnsan kontrol edemediği durumlarla ilgili ne kadar öfkeli oluyor o zaman anladım. Hastalık, tedavi benim kontrolüm değilken kontrol etmeye çalışmak nafile oluyor. Süreci kolaylaştırmanın bile elimde olmadığı zamanlar oluyor. Tüm bunlar olurken içerden alt duygular yeniden odun atmışsın gibi alevleniyor. Bir sabah kalkıp yüzleşmeye ve bu içsel yangının üzerine su dökmeye karar verdim.Hayatın merkezine kendi önceliklerimi,hayırlarını koyman için bu deneyimin bir parçası olduğumu idrak ettim.
Tüm dalgalı günlere rağmen işte gene burdayım sevgili dostlar! inkar, kabullenme, sürece güvenme, kendi payına düşen yaşam dersini almaya devam ederken günler geçiyor...
Geçen tüm bu zaman zarfında öğrendiğim en güzel şey : Hayatı ve kendini erteleme, sal gitsin.
Kendini ertelemekten vazgeçtiğin an'da hayat tatlı hediyelerini kapına bırakıveriyor. Kendisi zamanını yaratabilmek için kendi ihtiyaçlarıma 'EVET' deme kasımı kuvvetlendiriyorum.
Xo
Nesli